1978 yılında Adana’da doğdu. 2000 yılında Ege Üniversitesi, Gazetecilik Bölümünden mezun oldu. 2001-2006 yılları arasında birçok basın- yayın organı için haber dosyaları ve foto-röportajlar hazırladı. Ortadoğu coğrafyasındaki birçok önemli olayı takip eden Demirci, Irak ve Afganistan Savaşı, İsrail – Filistin çatışmaları, Sudan’daki iç savaş̧, Pakistan depremi olmak üzere birçok tarihi olayı belgeledi.
2006 yılında mesleki kariyerine ABD’de devam etme kararı alarak New York’a yerleşti. Amerika’da bulunduğu dönem içinde Barack Obama’yı başkanlığa götüren Amerikan seçimlerini takip etti. Tüm dünyanın merak ettiği Guantanamo hapishanesine giren ender gazetecilerden biri oldu. 2010 yılında New York Basın Birliği tarafından, Amerikan eğitim sistemi üzerine 10 aylık gazetecilik programına seçilen 12 yabancı gazeteciden biri oldu ve bu konuda 4 ayrı makale ve 1 radyo haberi hazırladı. Demirci, 2011 yılında ise Uluslararası Gazetecilik Değişim Programı kapsamında Alman gazetesi Die Tageszeitung için çalıştı. 2012 yılından beri Cumhurbaşkanlığı Foto Film Şube Müdürü olarak görev yapıyor ve fotoğraf çekmeye devam ediyor.
A Protokol
Çankaya Köşkü E-Blok bodrum katında, iki çalışma arkadaşımla paylaştığım oda, Cumhurbaşkanımızın makam odasının sadece üç kat altındaydı. 2054 numaralı dâhili telefonum çaldığı andan itibaren acil bir durum varsa Beyefendi’nin makam odasına ulaşmam sadece 30 saniye sürüyordu. Çoğu zaman soluk soluğa kalıyor, odaya girmeden derin bir nefes alarak kendime çekidüzen veriyordum. Cumhurbaşkanımızın sayısız önemli misafirini ağırladığı bu oda, bolca güneş alan, Ankara’ya hâkim 1071 rakımlı tepenin zirveye yakın yamacındaydı. Odanın benim için tek sıkıntılı tarafı vardı, konukların ağırlandığı kısmın, devasa pencerelerin önünde yer alıyor olmasıydı. Güneş ışığının sürekli ters açıdan gelmesi, günün her vakti fotoğraf çekerken sürekli olarak flaş kullanmayı mecbur kılıyordu. Çok şık, aynı zamanda mütevazı olan bu odada çok zamanlar ben, kameram ve Cumhurbaşkanımız baş başa kalıyorduk.
Elden geldiğince sıradışı fotoğraflar üretmek için odada dört döndüğüm, içerde daha fazla vakit geçirebilmek için çabaladığım ise herkesin malumuydu. Sayısız önemli kararın alındığı bu odada birçok önemli sohbete tanık olsam da iş konsantrasyonu beni tamamen sağır yapıyordu. İyi bir fotoğraf çıkarmak için uğraşırken kimi zaman yaver ya da özel kalem müdürü, “Hâlâ istediğini çekemedin mi?” diye odadan artık çıkmamı ister, bense çoğu zaman söylenenleri duymadığım için çalışmaya devam ederdim. Kimi zaman ise tek kare çekmeden çıkardım; çünkü her hareketini takip ettiğim Cumhurbaşkanı Gül’ün keyifsiz olduğunu anlar, ortalıkta çok gözükmememin daha iyi olacağını düşünürdüm. Bazen de küçük bir el hareketi ile odada olmamam gerektiğini kendisi ifade ederdi. Bazı sohbetlerde üçüncü kişi olduğum da vakiydi. Etrafta dolanıp uygun bir anda iyi bir fotoğraf çıkarmak için uğraşırken Pakistan Cumhurbaşkanı’nın “Bu kadar fotoğraf çekiliyor ama henüz bir şey görmedik?” sorusuna mukabil Cumhurbaşkanımızın; “Hadi cevap ver” demesiyle bir hatıra albüm hazırladığımızı ifade ederdim.
Cumhurbaşkanı Gül’ün fotoğrafa ilgisini herkes bilirdi. Deneme amaçlı kullandığım birçok klasik fotoğraf makinası gördüğünde ‘yeni mi bu ?’ diye sorar, mümkün olduğunca kullanmayı isterdi.
Ara sıra makam odasına bir fotoğraf albümünü ya da yaptığımız bir ziyaret sonrası çektiğim fotoğrafları göstermek için girdiğimde ise fotoğraf üzerine sohbetler ederdik. O, bazı fotoğraflar hakkında yorumlar yapar, bense bazı fotoğrafları göstererek ne zaman çekildiğini hatırlayıp hatırlamadığını sorardım. Gösterdiğim bir fotoğraf karşısında “İşte bu an, üçüncü köprünün isminin kararlaştırıldığı andı” diyerek bazı enstantanelerin arka planına dair önemli detayları paylaştığı da olmuştur.
İstanbul’da ise Cumhurbaşkanımızın çoğunlukla yazları kullandığı çalışma ofisi, Tarabya sırtlarındaki Huber Köşkü’nün de bulunduğu alan içindeydi. Şu an tadilattaki Huber Köşkü’nü, Cumhurbaşkanımız göreve başladığı dönemde çok kısa bir süre kullanmış. Tarabya sırtlarındaki çalışma ofisi ve konut Hanımefendi’nin gerçekleştirdiği çevre düzenlemeleriyle muhteşem bir mekâna dönüşmüştü. Gelen her konuğun beğenisi görülmeye değerdi. Fransa Cumhurbaşkanı Hollande’ın Beyefendi’ye “Burayı gördükten sonra, sizi Versay sarayında ağırlamak artık gerçekten çok zor olacak” sözünü kulaklarımla duymasam bunun abartılı bir ifade olduğunu düşünebilirdim. Yine Alman Cumhurbaşkanın Joachim Gauck’un Tarabya yerleşkesine hayranlığına kameramla birlikte tanıklık etmiştim.
Mekânların insanlar üzerinde pozitif bir etkisi olduğuna her daim inandım. Bu yüzden Cumhurbaşkanımızın İstanbul’daki programlarının hep daha renkli geçtiğini düşünür, mekândaki pozitif etkinin Beyefendinin yüzüne yansıdığını hissederdim. Her ne kadar Tarabya’daki bu pozitif etki üst düzey de olsa ara sıra çok sıkıntılı süreçler de yaşamadık değil… Suriye tarafından uçağımızın düşürülmesi bunlardan sadece biriydi. Brifing için Hava Kuvvetleri Komutanı’nı bekleyen Cumhurbaşkanımızın toplantı masasındaki düşünceli hâli Tarabya’daki makam odasından aklıma kazınan anlardan biri olarak kaldı.
Ankara ya da İstanbul’daki makam odalarında geçirdiğim her ânın sıradışı olduğunu düşünerek, elden geldiğince, resmî fotoğraflar dışındaki anları belgelemeye çalıştım…
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile 990 gün boyunca sayısız güzel ve özel âna tanıklık ettim. Yaptığım işi en başından beri kendim için önemli bir tecrübe olarak kabul ettim. Tüm bu süre içerisinde 33 ayda 200 binden fazla fotoğraf ürettim. Sayısız önemli olayı fotoğraf makinemle belgeledim. Unutamadığım birçok olay oldu; Afganistan’da düşen helikopterimizde şehit olan 12 askerimiz için düzenlenen cenaze töreni, Cumhurbaşkanımızın meclis açılışına ilk kez eşi ile birlikte katılması, kulak rahatsızlığı sebebiyle Cumhurbaşkanımızı hastane odasında ziyaret etmemiz ve oğlunun mezuniyet töreninde diplomasını eline aldığı anda gözlerindeki ifade, benim için fotoğraf karesinin de ötesinde, aklımda kalan özel anlardı. Bir de tabii tanıklık ettiğim, sadece bende kalacak olan anlar var.
Çankaya Köşkü’nde geçen her saniye, öğretici tecrübelerle doluydu. 33 ay boyunca daha önce hiç tanımadığım bir dünyayı keşfettim. Her anı fotoğraflamak yerine doğru anı kovaladım. Sanırım; etrafımda sürekli fotoğrafımı çeken birinin olması beni de rahatsız ederdi. Bu yüzden işimi yaparken Cumhurbaşkanımıza kendini rahat hissedeceği anlar bırakmaya da çaba gösterdim.
Cumhurbaşkanlığı gibi pek paylaşılmayan bir yapıyı, bir fotoğrafçının gözünden herkesin anlayabileceği şekilde aktarmaya çalıştım. Tarihe not düşen bu fotoğraflar artık benim değil, görmek isteyen herkesindir.
This post is also available in: İngilizce